Üsküp Gezi Notlari

28 Kasım 2012

Ağustos'un ortalarına gelmeden, takriben iftara iki saat kala evde amaçsızca vakit geçirirken planlanmıs bir geziydi Balkanlar. Pegasus'un sitesine girerek uçak biletlerini uygun bulup hemen
biletimi alıp, ucuş gününü beklemek üzere bir köşeye çekildim. İstanbul- Üsküp ucuşundan ziyade, evden Sabiha Gokçen'e gitmek daha yorucuydu. Ama zaten bunu ucak biletini almadan once bilgisayarda cikan uyariyi '' ignore '' edercesine gormezden gelmistim. Efsanelerden biri her gezi hakkinda soyle soyler; '' Abi buraya nisan-mayis ya da eylul- ekim aylarinda geleceksin ''. Hakikaten bu efsaneye uygun bir tarihde Uskup'e ayak basmistim.Ve yolculuk bir saat yirmi dakika sürmüştü. Klasik Balkan havaalanlarından biri '' Üsküp Büyük İskender Havalimanı ''.

     1 dolar karşılığında her 30 dakikada bir havalimanından merkeze otobüsler var. Saat 13.00'de Hotel'e yerlestikten sonra receptionist Makedon valentina ile birlikte sehri gezmeye basladik. Hotel, Vardar nehrinin sag tarafinda kaldigindan dolayi bu tarafi gezmeye basladik. Uskup sehri gurultulu bir sehir. Hükümet, ''üsküp2014'' ismiyle bir kalkinma projesi icinde bundan dolayi her yer inşaat. Aslında halk bundan rahatsız çünkü kalkınmadan ziyade hükümet her yeri heykellerle donatmakla meşgül. Neyse ilk rotamız üsküp kalesi. Kaleye tırmandık lakin kale tadilattan dolayı kapalı. Ardından Valentina ile birlikte Mustafa Paşa Camine gidiyoruz. Cami adını Yavuz Sultan Selim'in veziri Mustafa Paşa'dan alıyor. Vezir, camiyi 1492 yılında kendi yaptırmıştır. Cami, kaleye oldukça yakın. Ardından kendimizi ara sokaklara atıyoruz. Üsküp klasik bir Anadolu şehri. Bana özellikle Bursanın kopyası gibi geldi. Hatta Valentina bunu onayladı. Türk sevgilisinden dolayı Bursayı biliyormuş. İnşaatlardan yan yan yürüyerek kendimizi İsa bey Medresesine atıyoruz. Medreseden sonra kendimizi aynı isimli camide buluyoruz.(İsa Bey Cami). Camiler beni hem mimari hem de iç dizayn açısından şaşırtmıyor. Çünkü İstanbul'dan( Süleymaniye,Fatih, Mecidiye, Şehzadebaşı, Arap cami) gelen biri için çok şaşırtıcı değil. Yahya Paşa, Murat Paşa camilerini görmeden sol tarafa geçmiyoruz. Bu arada Makedonya Cumhuriyetinden biraz bahsedelim. Makedonya, Türkiye'den bir saat geri tıp ki Avrupa ülkeleri gibi. Nüfusu iki buçuk milyon. Para birimi, Makedon denarı( bir dolar=45 denar) İstanbul'a göre ucuz bir şehir.  Osmanlı izleri yadsınamayacak derecede. Dile kolay 542 sene. Yer yer türkçe konuşanlar, yemek kültürleri, candan misafirperverlikleri ile tam bir Osmanlı şehri. Osmanlı şehri demek çarşı demek. Üsküp Türk Çarşısında yürüdükten sonra,  Devran adında bir restaurant'da meshur Üsküp köftesini yiyoruz. Burada Türkçe anlaşabilmek mümkün. Ve köfte oldukça leziz. Yemekten sonra Vardar nehrinin sol tarafını geziyoruz. Sol tarafda Makedonya meydanı, İskender ve diğer önemli şahısların heykelleri bulunmakta. Yahya kemal'ın doğduğu şehir Üsküp olduğundan Makedonya meydanında ismi göze çarpmakta. Ben daha çok sol taraftan ziyade sağ tarafta vakit geçirdim. Çünkü sol tarafta sadece cafeler ve heykeller olduğundan beni sağ taraf daha çok çekti. Makedonya meydanından sonra otogara gidip bir sonraki gün ki Ohrid biletimi aldım. İstanbul'dan geliyorsanız eğer Üsküp için tam bir gün yeterli olacaktır. Ben konaklamayı doğaçlama bir şekilde ilk karşıma çıkan yerde gerçekleştirdim. Aynı zamanda rehberlikde yaptılar bana. Ama benim kadar şanslı olamayadabilirsiniz. Vardar nehrine kendinizi atın ondan sonra gerisi kolay olacaktır. Üsküp şehrinin kalbi burası. Üsküp'ü özetlemek gerekirse, Fatih Sultan Mehmet köprüsü (Taş köprü) Üsküp'ü ikiye ayırırken, Vardar sessiz sakin akar. Ohrid'de görüşmek üzere.

0 yorum:

Yorum Gönder