Gaudi'nin legosu : Barcelona

4 Nisan 2013



     Katalunya'nın başkenti, Gaudi'nin oyuncağı ve benim İnterrail'imin ilk durağı: Barcelona. Madrid'den Atocha tren istasyonundan, Barcelona Sants istasyonuna hızlı trenle iki saat otuz dakikada varıyorum. Sadece 10 euro ekstra ödeyerek. Bu gibi avantajlar bence kaçırılmamalı, malum zaman ve enerji önemli. 4 gece Barcelona'da Equity point Hostel'de kalacağım. Hem yeri , hem de uygun fiyatı beni cezbetti. Gaudi eserlerine ( Casa Mila, Casa Batllo ve Sagrada familia) yürüme mesafesinde. Passeig de Gracia bulvarında bulunan hostel, kendi adında bir de metroya sahip. Yani ulaşım sıkıntısı yok. Ayrıca konu metrodan açılmışken, eğer 3-4 gece Barcelona'da kalacaksanız, kesinlikle 10 geçişli metro kartı almanızda fayda var. Çünkü tek bilet 2 euro, 10 geçiş 9.80. Sahile gitmek için ayrıca camp nou ve Park güell'i görmek için metro kullanmanız gerekiyor. Madrid metrosunu aratmayan büyüklükte ve konforda olan Barcelona metrosu, tatili daha da kolaylaştırıyor.


      Eşyaları hostele bıraktıktan sonra atıyorum kendimi sokaklara. Saat 5'de hostelde karaborsacı Jorge ile yarın ki Rayo vallecano maçı için bilet alacağım. Stadı gezmek 20 euro civarında, maç bileti 19 euro. Boş stadı gezmek yerine , maça gitmek daha çekici olsa gerek. Alba ve İniesta'yı izlemek daha da ucuz olamazdı. Şehre geri dönelim, şehrin merkezi gerçekten İstanbul'u andırıyor. Plaça Catalunya( Taksim göbek), La Rambla'ya İstiklal desek, La Rambla'nın sol tarafına yani Barri Gotic'e çıkan yola Cihangir demememiz için herhangi bir sebep kalmıyor. Ayrıca Madrid'de ki beyaz skoda taksiler burada yerini Sarı siyah taksilere bırakmış. La Rambla'nın bana göre en çekici yeri olan Market de la Boqueira'ya giriyorum. Bir nevi meyve cenneti burası. Karışık yaptırıp yola devam ediyorum. 


Dücane Cundioğlu temalı Market de la Boqueira








Ayrıca Barcelona'ya geleceklere bir tavsiye; sadece turistik yerlere girişte toplamda 80-90 euro ödemeyi göze alarak gelin. Yoksa beklenmedik hastalıklar doğurabilir. Öğrenci yetişkin dinlemiyor gişedekiler. Bu ücret değer mi ? tabi ki de değer. Şehir aşırı pahalı değil. Örneğin, La Sagrada Familia, Casa Batllo, Palau Güell, Casa Mira gibi yerlere giriş 15-20 euro arasında. Genel olarak insanlar kendilerini içeriye girmek zorunda hissettiklerinden, çıkıştaki yorumlar '' değmedi '' şeklinde oluyor. O yüzden yüreğininiz götürdüğü yere gidin. Meyveleri yedikten sonra kendimi Picasso müzesine doğru atıyorum. Malaga doğumlu olan Picasso, hayatının bir bölümünü Barcelona'da geçirdiğinden dolayı, şehir için önemli bir isim. Müzenin açılış tarihi 1963. Müzeye giriş 6-10 euro arasında değişiyor. Öğrenci- yetişkin farkı. Picasso'nun meşhur Guernica'sını Madrid'de Reina Sofia müzesinde ziyaret etmiştim. İç savaşta ki Bask bölgesinin Guernica şehrinin bombalanmasını, aşırı büyük bir tablo ile anlatmış. Kubizm nedir ? diye soranlara Picasso'dur demek yeterli olacaktır. Geometrik şekiller ve boyutlar kullanarak, alışılagelmişin dışında bir tarzı vardır. Ayrıca müze gezilince şunu daha iyi anlayacaksınız, Picasso kafayı Las meninas ile bozmuş. Yaklaşık 50 tane bölük pörçük resim ile anlatmış. Müze açıkcası beklentilerimi karşılamıyor. Müze'den çıkıp  La rambla'ya doğru yürüyorum. Sahile varmadan Kolon'da Kristof Kolomb'un heykeliyle karşılaşıyorum. Parmağıyla limanı gösteriyor. Liman'dan Barcelonata'ya kadar yürümek bana , Barcelona'nın Gaudi'nin şaheserleri tarafından gözardı edilmiş güzellikleriyle tanışma fırsatı veriyor. Harikulade sahilleri var. Ve bana çimlerin üzerinde uyuyarak bir siesta yapma şansı verdi.




Buradan sonra Marsilya'ya gideceğim ve tren istasyonuna gidip rezervasyon yaptırmam gerekiyordu. Francis tren istasyonunda yapabileceğimi söylediler, sahilede yakın olduğundan hemen oraya gidiyorum. Halbuki Sants tren istasyonunda yaptırmam gerekiyormuş. Neye niyet, neye kismet. Senede iki kez yapılan tren istasyonunun içinde gerçekleştirilen pazara denk geliyorum. Müthiş bir ortam. Bayan berberler, kitapçılar, kafeler ve giysiler satılıyordu. Ayrıca karşıma Boris Pasternak'ın Doktor Jivago adlı kitabını 1euro'ya alıyorum.







Gaudi eserlerine dönelim. La Pedrera ( Casa Mila ) Türkçesi taş ocağı, ama benim için içinde düz duvar olmayan bina. Binanın ismi, Gaudi'ye '' yap '' emrini veren Pere Mila'dan geliyor. Bina ile ilgili üç önemli husus; çatı, cephe ve baca. Unesco bakmış Gaudi ile uğraşamıyor, Gaudi eserleri olarak tek bir isim altında Unesco'ya dahil etmiş. Peri bacalarına nazire yaparcasına yapmış olduğu bacalar efsane. Bir ülkenin beyin yetiştirmesi ve o beynin ülke ekonomisine katkısını, 2013 yılında Gaudi gösteriyor. Katalanların medarı iftiharı.  Bacaları görmeden Barcelona'dan ayrılmayın. Ayrıca içerideki müzede , yapının mimarisı ile ilgili bir çok bilgi var. Maketler, projeler vs...















Casa Batllo , kaldığım hostele 100 metre uzaklıkta içeriye girmedim. Girmek için Casa Mila'yı seçtim.  Dışarıdan Fotoğrafları










La Sagrada Familia'ya gelelim, kendisi ile ilgili bir çok efsane var. Beklemeye değmez, çok sıra var, vs vs... Kısacası gelin gezin. Evet giriş biraz pahalı ama buna kesinlikle değer. Kilise ve kule giriş 16 euro. Unutmayın Dünyada bir tane La Sagrada Familia var. Bir tane de Gaudi var. İnsanlar genelde sıradan şikayet etmişler, ben 30 saniye beklemedim. Yazın doğal olarak sıra olur. La Sagrada Familia'ya metro ile ulaşmak mümkün. Gaudi'nin başyapıtı. İçi, dışı kadar ihtişamlı. Aynı zamanda Gaudi'nin mezarı da müze bölümünde. 1852 Reus doğumlu olan Gaudi, otuz yaşından ölümüne kadar Kutsal Aile anlamına gelen bu kiliseye kendini adamış. Tabi ki bu zaman diliminde boş durmamış, diğer eserleri ortada. Kimilerine göre bitmeyen şantiye olarak nitelendirilse de benim anlam veremediğim bir şekilde sabırsızca yorumlar yapılıyor kilise hakkında. Duomo katedrali, Burgos, Toledo, Floransa Katedrali, Sevilla Katedrali, Notre dame gibi kiliselerin yapımı en az 150 sene sürmüş. Hele ki bu kilise için bu süre çok normal değerlendirilmeli. Gaudi, peri masalını kilisenin içine de yansıtmış. Gaudi gotik mimariyi ile yetinmeyip neogotik tarzla kiliseye başlamış. Aynı zamanda George Orwell'ın beğenmediği bir yapı. Acaba orwell dönemin Kıncal Kuluncu muydu ?  dıye sormadan edemiyorum. Kilisenin iç savaş döneminde yıkılmamasının sebebini zaten çok kötü bir mimariye sahip olmasından dolayı olarak nitelendirmiş.


Doğuş bölümü (Nativity)


Bu şahesere ilk önce mimar Francesc de Paula ile başlanıyor. Sene 1881. Bir buçuk sene sonra Gaudi projeyi teslim alıyor ta ki üstünden tramway geçene kadar. (1926). Ben toplam iki buçuk saat geçirdim kilisede, ibadet alanının önündeki salonda oturup kilisenin içini doya doya izledim. İçine girince tamam Gaudi'nin işi bu diyorsunuz. Kilise ayrıca şehrin en yüksek yapılarından biri. La pedrera ve Park güell'den de gözüküyor. Fotoğrafları var. Kiliseye girince ilk önce, kilisenin üç bölümden biri olan '' Tutku '' bölümü karşılıyor. Gaudi binada , kum taşı, granit ve bazalt gibi malzemelerden yararlanmış. Ayrıca kilisenin sponsoru halk. Halkın yardımları ve turistlik gelirlerle yapılıyor. Cephelerden başlarsak; Tutku, İhtişam ve Doğuş isimlerini alan bu cephelerden sadece doğuş bölümünü bitirebilmiş Gaudi. Girişteki Tutku bölümünde, çarmıha gerilen İsa heykeli ve kiliseye giriş yapılıyor. Ardından içeride devasa büyüklükteki salon ve ibadet alanı görülebilir. Ayrıca renkli pencereler içeriye ışık veriyor. Bu üç bölümün özelliği, inanç , umut ve hayırseverliği simgelemesi. Ayrıca dörder çan kulesi bulunuyor. Tutku bölümünün zıt tarafında kalan Doğuş bölümü harikulade güzellikte. Ayrıca müze bölümünde bu eserlerin proje ve maketleri, yapılış esnasındaki fotoğrafları , Gaudinin hayatı, çeşitli videolar izlenebilir. Gaudinin mezarıda içeride. Kule'ye çıktıktan sonra, dar merdivenlerden tekrar kiliseye inip geziye devam edebilirsiniz. Dünya gözüyle , bu dünya harikasını görmek bu şehri eşsiz kılabilir.














Park Güell'e gelelim. Lesseps metro durağından inip, yaklaşık bir kilometre yürüyerek Park güell'e varıyorum. Ücretsiz bir Gaudi eseri. Ayrıca Gaudi'nin evi de burada, tadilattan dolayı giremedim. Şehri izlemenin ve doya doya yürüyüp doğanın güzelliğinden faydalanabileceğiniz bir yer. Park ismini Eusebi Güell'den yani Gaudi'ye '' yap '' emrini veren şahıs. Hakikaten çok güzel bir doğa ortamı. Bahçesindeki geniş alan ve İstanbul'un sahil kesimlerinde ki  ( Selimpaşa, Celaliye, Kumburgaz, Silivri) beyaz mozaiklerin üstüne Gaudi bir çocuk gibi rengarenk süslemelerle burayı masalsı bir parka dönüştürmüş. Parkın girişinde ki kerkenkele de buranın bir simgesi olmuş, herkes fotoğraf çekiniyor. Denizi ve Sagrada Familia'yı buradan görmek mümkün.


 



Parktan çıkıp Camp nou'ya geçiyorum. Les Corts istasyonunda inip Camp Nou'ya girmeden bir şeyler yemek için bakınırken şuana kadar yurtdışında yediğim en efsane döneri yedim. Metrodan çıkınca hemen dönerci karşınıza çıkıyor zaten. İçerisi full zaten. Biraz sohbet ediyoruz patronla. Maç günü olduğundan içerisi full. Stada girip maç saatini beklemeye başlıyorum. Yanımda oturan Guatemala'lı arkadaşla biraz sohbet edip, onun tatil planını değiştirdim bir anda. Buradan dört günlüğüne Venedik'e gececekmiş. Neden Fas'a gitmiyorsun ? diye sordum, hem daha ucuz hem de senin için farklı bir kültür deyince fikrini değiştiriyor, zaten aynı hostelde kalıyormuşuz. Bir gün sonra bilet alırken gördüm. Stad, Güney amerika stadlarını andırıyor. Geniş, oval bir stad. Oyuncuların sahaya girmesiyle birlikte söyledikleri marş, oldukça etkileyiciydi. Villa ve Messinin iki golüyle 3-1 kazanıyor Barca. Rayo takımını beğendim ve 23 taraftarını oldukça samimi buldum. Stadın üstü kapalı olmadığından hafif yağmur yedik.





Barcelona'nın bir diğer önemli noktası ise, Barri Gotic. Katedralin olduğu bölge de diyebiliriz. La Rambla'nın sol tarafında kalıyor. Ayrıca karşılıklı olarak bulunan Katalunya ve Barcelona belediyelerinin ara sokaklarında güzel yemekler yenilebilir. Ben şahsen Maoz Falafel'i tavsiye ederim. Vejeteryan olmakla birlikte doyurucu açık büfesiyle gayet ucuz. Adresi Carrer Sen Firmen no 13. Çalışan çocuk River Plate taraftarı, Rosario doğumlu adını unuttum şuan. Bacağındaki River Plate dövmesini göstermese daha iyi olabilirdi. Ayrıca Paella restaurantları her köşe başı mevcut. Paella'yı, Paella'nın merkezi olan Valencia'ya bırakıyorum. Vakte göre caixa forum'a uğramak, güncel sergileri ücretsiz gezmek de güzel bir atraksiyon olabilir. Ben Madrid'de binasına hayran kaldığımdan dolayı burayı görmeden Barcelona'dan ayrılmak istemedim. Espanya metrosuna oldukça yakın. Caixa Forum'dan çıkıp, Palau Nacional'in önünde fotoğraf çekilmeden dönmeyin. İçerisi müze olsa gerek, herhangi bir bilgim yok. Bina çok çekici geldi. Barcelona limanına ve sahile inmeden sakın dönmeyin.  Barcelona defterini fotoğraflarla kapatıyorum.









0 yorum:

Yorum Gönder