Tiran

29 Kasım 2012



Sabah 9'da Ohrid'den ayrıldım. Çantamı alıp sahile doğru yürüdüm anında bir taksi çıktı karşıma. Otobüs terminaline kadar taksiyle gittim. Saat 9.30'da biletimi almaya gittiğimde otobüs 12.30da hareket edecekti. Kahvaltı yaparak biraz oyalandım. Ardından dün üsküp'den ohrid'e gelirken otobüs önümde oturan bir Avustralyalı, bir Yeni zelandalıyla birlikte Tiran'a yol alacaktık. Bu arkadaşlar Londra'ya çalışmaya gelmişler ve 2 yıl çalışıp paralarını biriktirip bir karavan kiralamışlar. Seyahatlerinin dördüncü aylarında makedonya'ya kadar inmişler. Hemen hemen Avrupa kıtasını bitirmek üzereler.Arkadaşları Karavanla Yunanistandayken onlar buraya gelmeyi tercih etmişler. Otobüs 45 dakika geç geliyor. Ve bu iki arkadaşa göz kulak olmak zorunda kalıyorum. Otobüse biner binmez Arnavutlar gözlerini dikiyorlar, ve arkaya doğru dönmeden duramıyorlar. Arnavutlarla Türkçe anlaşabiliniyor. Yanıma bir tane adam oturdu. Sahil şehri Durres'e gidip oradan Bari'ye geçeceklermiş. Orada çalışıyorlar. Bu arada Arnavutlar iyi derecede İtalyanca bilirler. Türkçe ya da İtalyanca anlaşabilirsiniz . Ben ikisinden de yarım yamalak anlaştım. Biz Ohrid'den Tiran'a 3 saate varmayı hesaplarken Durres üzeri Tiran'a gittik. Avustralyalı ve Yenı Zelandalı arkadaşlar '' so interesting '' bakışlarıyla benden bir cevap bekliyorlardı. Çünkü Arnavutlar kızları rahat bırakmıyorlardı. En sonunda fotoğraf çektirdiler ve olay tatlıya bağlandı. Sınır kapısından sorunsuz bir şekilde geçtim. Arnavutluk sınırına geçer geçmez Elbasan üzeri Tiran'a gitmeyi beklerken bir anda farklı bir şekilde uyandığımda Adriyatik kıyısındaydım. Yanımdaki Arnavut arkadaş İstanbul'da bildiği semtleri sayarken ( GAZİOSMANPAŞA BAYRAMPAŞA vs ) virajlar keskinleşiyordu. Ardından sahil şehrinde (Durres) otobüs bir anda boşaldı. Ve tiran'a doğru devam ettik. Ben konaklamamı ayarlamamıştım . Tiran'da otobüs terminalı gibi bir yerde inmediğimden dolayı bir anda amaçsızca yürümeye başladım Tiran sokaklarında. Girdiğim otellerin hepsinde yer yoktu. Ardından ara sokakta bir yerde bir otel buldum. Eşyalarımı bıraktım odaya ve hemen kendimi sokağa attım. Balkan gezisinin tek yorucu tarafı , her ülkede para biriminin değişmesi. Para birimleri : Lek ( bir dolar  = 100 lek ) Para bozdurup kendimi pizzacıya atıyorum. Zaten pizzacılar çoğunlukta. Ardından Tiran sokaklarında yürürken komünizmin bu ülkeye hiç bir şey katmadığını görüyorum. Ülkenin nüfusu 3 milyon . Ve Avrupa'nın en geri kalmış şehirlerinden biri. Yarın sabah Karadağ'ın Budva şehrine geçeceğim. Yatmadan otobüs biletimi almak için acenta aradım. Bilet Saat sabah 6'da günde tek sefer var. Ardından İskender bey Meydanı'na doğru yürüdüm. Meydanda İskender'in heykeli gözüme çarptı. Ama bu Makedon İskender değil. Arnavutların milli kahramanı, Osmanlılara karşı savaşan İskender bey. Aslında İskender bey Osmanlı içerisinde bir devşirme komutanken ayaklanmış. Arnavutluk için çok şey ifade ediyor. Arnavut tarihini derinden etkileyen birinci kişi İskender bey iken , ikincisi de Enver Hoca. Enver Hoca , Arnavutluğu resmi olarak dünyadaki ilk ateist devlet ilan etmiştir. Ülkeyi 41 yıl boyunca yöneten Enver Hoca bugün Arnavutlukluğun gelişmemesindeki en büyük etken. Ardından İskender Bey meydanında sol tarafta Ethem Bey Cami'ne giriyorum. Cami, Tiran'ın ender turistik yerlerinden biri.Caminin içi ağaç ve çicek motifleriyle süslendiğinden olsa gerek ilgimi çekti.  Çıkışta sağındaki Saat kulesi ile birlikte en çok ziyaret edilen yerlerden biri. Ethem Bey , Tiran'daki tek Osmanlı eseri. Cami ve saat kulesi Ethem bey tarafından yaptırılmış. Ethem Bey bu arada dönemin Tiran valisi. Tiran'da ki otele dönmek için yola koyuldum. Tiran aslında beni tam anlamıyla hayal kırıklığına uğratmıştı. Fakat tarihini biraz okuduktan sonra pek de şaşırmadım. Arnavutlukta eğer Türkseniz hiç bir problemle karşılaşmazsınız. Arnavutluk insanı bana karşı cana yakın ve yardımseverdi. Budva'da görüşmek üzere..

0 yorum:

Yorum Gönder